23 Şubat 2012 Perşembe

Cinsel Ahenk Yok - Ll ny pas du sexual rapport

Toplamda 16 porno. Fransız porno sektörünün Storm'u ve William'ı başroldeki iki adam.. Esasında pornolar çekilirken arkada mütevazı bir kameranın kayda aldığı yaklaşık 1000 saatlik perde arkası çekimlerin toplaması bu film. Kimi yerlerde eğlenceli, kimi yerlerde saçma bir şekilde hüzünlü, bir nevi kara mizah.

İnsanların romantizme yorduğu, uğruna binlerce mum yakıp alkolü dayadığı saçma bir ambiyans yaratarak gerçekleştirmek istedikleri "çiftleşme" (en kaba tabirle) olayına öyle bir çamurlu bot basıyor ki bu film. Zira porno dediğimiz sektör bir iş ve bu sektörde hayatta kalmak istiyorsanız yapmanız gereken de olabildiğince uzun süre istenileni verebilmek. Kamera yüz dışı yerlere açı yaptığında videodaki adamın yüzünü buruşturduğunu, yönetmene "bitmedi mi hala" bakışları attığını, partnerinin film bittikten sonra havlusunu utana sıkıla istediğini görüyoruz. Öyle filmler çeken insanların her şeyi rahatlıkla yapabildiği düşünülür..Oysaki yine başka bir filmde kadın orada 5 yaşındaki kızından bahsediyor, karşısındaki adam da akşam sevgilisiyle buluşacağını ve çok yorulduğunu dile getiriyor. 

Verdiğim örnekler filmde gösterilen pornoların birkaç tanesinden alıntılar..!f'in bu sene çokça politik ve cinsel tercihlere yönelik filmler seçtiğini görmekle birlikte, bu cinsel içerikli filmlerden en sağlamı diyebilirim Cinsel Ahenk Yok için. 

1 Şubat 2012 Çarşamba

Indie Üzerine

Pop kültürün dışında olduğundan bilineni sevme bilinmeyene yönel kafası yaşayan - ki bir hipster catchphrase'i olarak biliniyor bu- insanlar için birebir, adı üstünde bağımsız, buram buram özgünlük kokan, içinden güzel müzikler çıkan sakin bir sürpriz yumurta indie müzik. Sadece müzikte değil film piyasasında da çok rağbet görüyor, kendi küçük sadık kitlesine sahip bir akım indie. Peki bu neyin tanımı;

İndie müzik yapısı sebebiyle piyasada pek göze çarpan bir yerde değil. Reklamı pek yapılmıyor bu türün, bu akıma mensup gruplar geldiğinde en basitinden arena yerine babylon, ghetto gibi "alternatif" mekanlarda izliyorsunuz. Adı üstünde alternatif. Neyse canlar, diyeceğim o ki bir site var, az buçuk indie dinlemeyi seviyorsanız ve farklı tatlar arıyorsanız hoş bir "alternatif".

Tık.

30 Ocak 2012 Pazartesi

!f'imiz de geldi.


Buradan festivalle ilgili her türlü bilgiye ulaşıp, hangi filmler nerelerde gösteriliyor öğrenip şu şekilde de takviminizi oluşturabiliyorsunuz. !f İstanbul, 16-26 Şubat tarihleri arasında. Özellikle My Brother The Devil ve sinemalarda gösterime girmeyen senenin sağlam filmlerinden 50/50 ve The Descendants gibi filmleri de izleme fırsatı bulabilirsiniz.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Türe Bağımsızlık

dikkat! şimdi düşüncelerimi epey zengin formatta yayınlayacağım.

insanlar görmüyorsa yaptıklarınız anlamsızdır diyorsunuz, gösterişiniz bundandır, diyorum.

insanları sevmiyorum demeyi bırakın, ihtiyacın sevgiyle bir ilgisi yoktur.

insan istanbulda yalnız vakit geçirmek isterse pek tabii önemli mercileri doğrusal hareketlere geçirmek istemeyebilir.

insanı yalnız korkmaktan olan başka biri ise önemli mercileri düzgün hızlanan doğrusal harekete kılmaktan meşru ve müebbettir, bencilliğe.

insanlar yazıları sadece kendini rahatlatmak için yazmış olup, bazen çöplüğün engin küflüklerinde yeşillenmek yerine açığa çıkarır ve belki asi yargılara başkaldırır.

amaçsız olmanın güzelliği bir yazıda paragraf oluşturmamanın verdiği dayanılmaz hafiflik ve yapılan her eyleme farklılık katma çabasıdır.

aniden bütün saçı başı dağınık kelimeler şiir oluverir fakat sayfanın başına akıntıya ters bir hızla ulaşıldığında kürekler parçalanır ve bir bebek annesini çağlar. ama belki de çağlamaz, bazen nehir ıslıklarını yanlış duyuyorum.

liseden kalma fizik bilgilerim ve incir ağacı büyüklüğündeki kelime dağarcığım için bazı kimselere teşekkür etmiyorum.

24 Ocak 2012 Salı

Oscar Adayları Ayyuka Falanı

Tüm listeye tabii ki imdb'den bakabilirsiniz. Beni üzen; Young Adult'ın çıkış tarihinin geç olması sebebiyle Oscarlar öncesi ne Golden Globe'da ne de SAG ödüllerinde boy gösterememiş olmasından dolayı burada adaylığını görememiş olmamdı. Her ne kadar akademinin Diablo Cody'yi es geçmeyeceğini düşünüyor olsam da, malesef adını bir yerde göremedim Young Adult'ın.

En İyi Yönetmen Oscar'ı Alexander Payne ve Martin Scorsese arasında kapışılır diyorum, Hugo zaferinden sonra da, umarım Oscar Scorsese'e gider.

Harry Potter'a selam niteliğinde 2 adaylık da var ayrıca; En İyi Sanat Yönetmenliği ve En İyi Makyaj dallarında. Ocak ayının Sinema dergisinde tahmini adaylıklar listesi vardı, liste çoğunlukla tutmuş.

Bu sene aday olduğu tüm Oscarları cepleyeceğinden emin olduğum The Artist filmine de buradan selamlarımı gönderiyorum.

20 Ocak 2012 Cuma

Sahte Şekilcilik ve Zıpırcılık

Hayret bişey!

Gece gece aklıma saçmasapan düşünceler üşüştü yine. Yazmayayım diyorum, ciddiyetimi koruyayım biraz her gece aynı saçmalığa dalmayayım diyorum ama olmuyor.

"Beynimden sarkan şişko pembe tişörtlü kadınları durduramıyorum."

Bazen gereğinden çok fazla düşünüyorum. Çok fazla. Farkındalık diyorum bütün cevapsız sorularıma teselli bir yanıt niyetine; farkındalık. Neyin farkındalığı? Bir şeylerin yanlış olduğu mu? Her ne ise bilmiyorum ama insanların uğraştığı şeyler bana çok saçma geliyor. Fazla.


Tarafsızlığın kararsızlık olduğu zor bir zamanda yaşıyoruz. İnsanlar sağ-soldan tutun da, renklerine, ırklarına, düşüncelerine göre sınıflandırılmış ve ayrılmış durumda. Anlamı hiççilik demek olmasına karşın nihilizm bile bir akım, bu akıma mensup insanlar var...

Olayın saçmalığı da burda. Güç dengeleri değiştikçe insanlar değişir, değiştirilir, görüşleri yönlendirilir, ortaya bir şeyler atılır ve kimi insanlar bunu sahiplenir, kendilerince bir görüş oluşturdukları kanısındadırlar lakin sadece başka insanların düşünmelerini istedikleri şekilde düşünüyorlardır.

Ben buna güdülenme diyorum. Dünyayı döndüren olgu bu. Din, siyaset, politika, bilim.. Hepsi aynı anafor içinde dönmekte. Güdülenme ve çoğulculuk. Bir dini olan insana niçin dini olduğunu sorduğunuzda inanmanın gerekli olduğunu söyleyecektir muhtemelen, inanmayan insan yoldan çıkmıştır çünkü, bir yolda gitmek gerekiyordur. Bu hayatidir. Şekilcilik sapına kadar gereklidir. Bir güruha mensup olmak ve belli bir konu hakkında belli görüşler belirtmek zorundasınızdır, günümüzde düşünce çizgilerinin bu kadar keskin belirlendiğini de düşünecek olursak, apolitik veya anti-izm bir insanın sürüden dışlanmasını gayet kolaylıkla kabullenebiliriz. Bu asi tavır düpedüz kararsızlık ve yolunu bulamamışlıktır diğer insanların gözünde.

Neden?

Faşist dediğimiz insan türü bile belli bir akıma (faşizm) mensup olabiliyorsa, o zaman bir yol seçmenin gerekliliği nedendir? Dilimize doladığımız demokrasi kavramının ne mantığı var sürdürdüğümüz hayatta onun bir emaresini göremiyorsak?


Sanırım benim bu ipsiz sapsız görüşlerim de "anarşizm" oluyor.

19 Ocak 2012 Perşembe

Twilight Problemi

Bir hipster problemi olarak Twilight'ı ele alacak olursak çoğunluk ikiye ayrılmış durumda; seven ve inkar etmeyen "ergen" diye nitelendirilen 1.güruh ve "ıyk böğk nefret ederim çünkü çok popüler ve iğrenç" diyen hipster tavrı diyeceğim bir yakıştırmayı uygun gördüğüm 2.güruh. Ki bu güruhun yanında değil Twilight'tan bahsetmek filmin adını dahi ağzınıza alsanız sizi oracıkta rezil ediverirler, yedi sülaleniz inim inim inler. Aslında çözmesi çok da zor bir sorun değil, tabi ortada bir sorun da yok ama; ben bu noktada Türkü Turan'ın yaklaşımını çok doğru buluyorum. Kendisi bu tür pop-kültür ikonu haline gelmiş filmlerin ve kitapların daha genç kitle için kitap okuma ve sinemaya gitme gibi iki önemli aktiviteyi yerine getirmeye olanak sağladığını söylüyor ve bence çok haklı. 10 ya da 11 yaşındaki bir çocuktan Stanley Kubrick filmi izleyip çözmesini bekleyemezsiniz. Doğal olarak bu yaşlardaki çocukların zevklerini yakışıklı çocuklarla, güzel kızlarla, azıcık kavga dövüş sahnesiyle ve ömür boyu süren aşklarla tatmin etmek zorundasınızdır. Kristen Stewart hakkında aynı şeyleri söyleyemeyeceğim bu genç yaş kitlesindeki erkeklere onun hitap etmediğine eminim fakat kızlar sevgili Edward ve Jacob'larıyla gayet mutlu.

Objektifi kendime çevirecek olursam; benim de kitaplarını okumam tamamen bir lise muhabbetinden ibaretti, yani o zamanlar kızından erkeğine "herkes" bu kitabı okuyordu ve okumamışsanız vay halinize gibi bir durum vardı ortada. Bu da büyük bir sorun teşkil edebilirdi zira lise demek bir grubun parçası olursan hayatta kalırsın demekti. Ben de o gün hemen kitapçıya gidip 3 kitabı birden alıp 3 günde - her gecede birini okuyarak - bitirmiştim. Hazırdım, artık ben de sınıfta dönen Twilight muhabbetine katılabilirdim. Bu açıdan çok normal görünüyor, bir de filmlere sinematografik açıdan bakalım.

Daha önce de bir yerde bol bol söylediğim gibi ben bir eleştirmen değilim, kendi çapımda anlatmaya çalışacağım. Twilight bu kadar pop kültür olmasa müziklerini dinlediğinizde bir bağımsız film olduğunu iddia edebilirdiniz. Müzikler tam bağımsız filmlere yakışacak indie'likte çünkü. Blue Foundation, Florence and the Machine, Bat For Lashes filan... Lakin Twilight bir küçük şirin indie-film değil o yüzden konuya geri dönüyorum. Filmin işlenişiyle de genel olarak bir sorunum yok, Twilight'ın bir fanı değilim, filmleri de çok inceleyerek izlemedim fakat zaten benim tek bir problemim var, o da Kristen Stewart. Bu noktada birkaç fotoğrafı ve videoyu yardıma çağırıyorum.

Bakış, ifade ve mimik yoksunluğundan muzdarip bir "oyuncu" kendisi. Panic Room'da ilk izlediğimde büyük bir yetenek geliyor demiştim ama kendisinin yaşı büyüdükçe oyunculuk yetenekleri kısıtlanmış. Rol yapamıyor demiyorum, sadece her filmde onu aynı görüyorum. Tek bir karakteri oynuyor Stewart, sadece filmler değişiyor.
İşin en kötü tarafı da tüm bunları müthiş bir oyunculuk sergilermiş gibi yapması. Yani, hadi kızım, aşırı göz kırpmalar, anlamsız kekelemeler, dudak ısırmalar, konuşmadığı zamanlarda sürekli yarı açık bir ağız, abartılı el hareketleri, saç atraksiyonları. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde ortaya kendisi çıkıyor. Kendisinin Bella rolünü istemeyerek çektiğini duydum, tabi o kadar zilyonlarca milyon doları istemeyerek almak da zordur. İstemiyorsan oynamasaydın bari, bu olaya da biterim. İstemeyerek oynuyormuş. Kendisinin çağdaşlarından biri olan Dakota Fanning'e bakıyorum, I Am Sam'de ağlatmıştı bu kız beni. Yani Twilight'ta oynamak bir oyuncu için idam cezası filan değil, fakat Stewart böylesine bir pop-kültürde boy gösterdiği için kendini kurban filan sanıyor heralde, ne bileyim lan.

Tavsiyem gerçek hayattaki giyim tarzını ve tavırlarını ve bu rol işindeki aynılıklarını bir an önce yok etmesi. Yoksa yaşıtlarının gerisinde kalıp sadece böyle Snow White ve Twilight gibi yapımlarda gösterebilecek kendini, benden söylemesi.

Kim bu erol egemen

Fotoğrafım
İstanbul, Türkiye
günün çoğu vaktinde huzursuz ve rahatsız, hayatı ıskalama konusunda en az başarısız bir dart oyuncusu kadar başarılıdır.